Haberler

PKK-PYD AYNI TERÖRİSTLERİN FAKLI İSİMLERİDİR

PKK-PYD AYNI TERÖRİSTLERİN FAKLI İSİMLERİDİR

Ülkemizin yer aldığı, dünyanın kalbinin attığı bu bölgedeki Türk hakimiyetini zayıflatmak, kesintiye uğratmak ve nihayetinde sona erdirmek adına, tarih boyunca çok defa Türk-Kürt kardeşliği bölünmek istenmiş, bu insanlar çatışma içerisine çekilmeye çalışılmış ama hiçbir zaman başarıya ulaşılamamıştır. Bu başarısızlığın tek sebebi Türklerle Kürtler arasındaki çok güçlü tarihi birlikteliktir. Özellikle batının empoze ettiği Türk-Kürt ayrımcılığın temel sebebi, bu bölgede değişik çıkarlara hizmet edecek yeni bir etnik unsur oluşturabilmektir.

Bu coğrafyada Türklerin varlığı Hıristiyan dünya tarafından asla kabullenilmemiştir. Türk hakimiyetine son vermek için hayata geçirilen haçlı seferleri, değişik etnik unsurların isyanları, Ermeni projesi ile pkk projesinin farkı yoktur. Tüm organizasyonlar aynı kaynaktan beslenmektedir.

 

Pkk-Pyd-Ypg Terör Örgütlerinin Müslüman Kürt Rahatsızlığı

Başlangıcı 1973 yılına kadar giden ve 1978 yılında kurulan terör örgütü PKK’nın ilk kurbanları, bölgede yaşayan Kürtler olmuştur. Bu terör örgütü 1984 yılına kadar bölgede 250’ye yakın şiddetten uzak Kürt dernek ve sivil toplum temsilcisini katletmiştir.

PKK terör örgütü 1984 yılından bu yana 6 bine yakın sivilin ölümüne, 12 bine yakın sivilin de yaralanmasına sebep oldu. Kürt vatandaşlarımızın da çok iyi anladığı gibi pkk-pyd-ypg terör örgütleri en büyük zararı, sözde haklarını savundukları Kürtlere veriyor.

Bu terör örgütleri, son dönemde Suriye ve Irak’taki gelişmelerden yararlanarak söz konusu coğrafyanın özellikle kuzeyinde etki alanlarını genişlettiler.

Bu avantajı da kulllanarak, hayata geçirmeye çalıştıkları projeyle bölgedeki Kürtleri İslamiyetten koparmaya çalışıyorlar. Çünkü bu terör örgütlerinin dine bakışı ile Kürtlerin büyük bir bölümünün mensubu olduğu İslamiyet arasında büyük bir fark var. Daha doğrusu bu örgütler örtülü bir şekilde Kürtlere ataistliği empoze etmeye çalışırken, bölge insanı yaklaşık 1000 yıldır İslam ile yoğrulmuştur.

İslamiyeti kendileri için büyük bir tehlike olarak gören pkk-pyd-ypg bu insanlar arasında Zerdüştlüğün yayılması için her yolu deniyor. Zerdüştlüğün daha iyi tanınması ve yayılması adına organizasyonlara öncülük ediyor, sosyal medya üzerinden Zerdüştlük propagandası yapıyorlar.

Şu gerçeği asla unutmamalıyız; PKK, kurbanları arasında başta Kürtler olmak üzere katil ve İslam düşmanı bir terör örgütüdür. Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eden ve bunu dünya kamuoyuna da şimdilik kabul ettiren Pkk-Pyd’nin bölgedeki terörist faaliyetlerinden en çok etkilenen grup Kürtlerdir. Bölgede küresel güçlerin taşeronluğunu yapan terör örgütü, yüz binlerce Kürdün ölümüne, sakat kalmasına, sürgün hayatı yaşamasına neden olmuştur.

 

Pkk-Pyd Aynı Teröristlerin Faklı İsimleridir

1978 yılında bebek katili, terörist başı Abdullah Öcalan tarafından küresel güçlerin desteği ve planlamasıyla kurulan PKK terör örgütü, yıllar sonra Suriye, İran ve Irak’ta örgüt faaliyetlerinin yürütülmesi ve Suriye’de yerleşik Kürtlerin arasında Apoculuk ideolojisini yaygınlaştırarak silahlı mücadele yapmak üzere 2003 yılında PYD (Demokratik Birlik Partisi) adında bir teşkilat, Irak’ta yine aynı amaçlar doğrultusunda PÇDK (Kürdistan Çözüm Partisi) ve İran’da da PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) adında örgütler oluşturmuştur.

 

Pyd, 2003 yılında bizzat Pkk lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla kurulmuştur

Pyd ismini ilk kez, terör örgütü Pkk nın yayın organlarından Serxwebun, örgütün 8.genel kongresinin ardından zikretmişti. Terörist başı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan, Pyd yi, Suriye’de daha etkin olabilmek ve özellikle Suriye’nin kuzeyinden Pkk yı lojistik ve militan açısından destekleyebilmek için 2003 yılında bizzat kendisinin kurduğunu ifade etmiştir.

Osman Öcalan, “2013 yılında Irak televizyonu Zelal’a, Pkk nın İran kolu Pjak gibi Pyd yi de ben kurdum. Ve aynı Pjak gibi, Pyd de Pkk nın direktifleri doğrultusunda hareket etmektedir” diye demeç vermiştir. Terörist elebaşlarından Osman, sözlerinin devamında da kendisiyle beraber 4 kişilik Pkk lı militan grubun, terör örgütü Pyd yi yönettiğini belirtmiştir.

 

Pyd terör örgütü yöneticileri Pkk bağlantısını itiraf etmiştir.

Pyd nin başındaki kukla isim Salih Müslim’in, Almanya merkezli KurdWatch adlı sözde sivil toplum örgütüyle yaptığı mülakatta, Pkk ile olan organik bağlarını açıkça ifade etmiştir.

Pyd, 2004 yılında Ypg adı altında askeri kanadını oluşturmuştur. İki terör örgütü Pkk ve Pyd nin yönetenleri de kullandıkları sembolleri de bayrak dedikleri paçavraları da birebir örtüşmektedir.

 

Pkk-Pyd Bağlantısını, Resmi Olarak İlk Kez ABD Kabul Etmiştir

Bugün ABD, Pyd ile Pkk ilişkisi noktasında Türkiye’nin tutumunu kabul etmese de Wikileaks tarafından yayınlanan Amerika’ya ait diplomatik telgraflarda, Pkk-Pyd ilişkisini ilk kez ABD’nin tespit ettiği açıkça ortaya konulmuştur.

2006-2008 yılları arasında Şam’da, ABD maslahatgüzarı olan Michael Corbin, 8 Kasım 2007 tarihinde çok gizli ibaresiyle Washington’a gönderdiği telgrafta, Suriye hükümetinin Kamışlı’da gösterileri yasakladığını bildirirken, Pkk-Pyd arasındaki ilişkiyi de açıkça ortaya koymuştur.

Telgraf harfi harfine şu şekildedir;

“Suriye polisi, 2 Kasım’da Kamışlı’da Pkk tarafından organize edilen mitinge katılan Pkk nın Suriye kolu Pyd üyelerine ateş açtı.”

Neredeyse aynı bilgileri içeren başka bir telgrafta 29 Mart 2009 tarihinde, o zaman ki, ABD Şam maslahatgüzarı Maura Connely tarafından gönderilmiştir. ABD yönetimine gönderilen bu telgrafta açık ve şüpheye yer olmayan bir şekilde Pyd nin, Pkk nın Suriye kolu olduğu belirtilmiştir.

ABD’nin önce Şam misyon şefi olan sonra da İstanbul başkonsolosu olan Charles Hunter, Pyd nin, Pkk nın Suriye kolu olduğunu ve bunun bütün yerel kaynaklar tarafından bilindiğini belirten raporunu, 2009 yılında Pentagon’a göndermiştir.

Bugün çıkarları doğrultusunda hareket edip, Pkk-Pyd-Ypg ilişkisini kabul etmeyen ABD, aslında bu ilişkiyi neredeyse 15 yıl önce ilk kez resmi olarak kendisi açıklamıştır.

Türk Devleti tüm terör gruplarına karşı sivil halkın yanında kararlı ve etkili bir mücadele yürütmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölgede terörle mücadele eden en önemli ülkedir. Türk Devleti Suriye ve Irak’ın her ırktan masum topluluklarını korumak için aynı anda hem Pkk-Pyd hem Deaş ile büyük bir mücadeleye girmiş ve özellikle son 5 yılda bu örgütlerin hareket alanlarını kısıtlamış, binlerce militanını etkisiz hale getirmiştir.

Türkiye’nin bu saygın mücadelesi sonucunda, terörden temizlenen bölgeler, güvenli ve yaşanabilir hale getirilerek gerçek sahiplerine verilmiştir. Türk Devleti bu ilkeler ışığında terör gruplarıyla mücadelesine kararlı bir şekilde devam etmektedir.

Peki hedef neden Türkiye?

Evet ABD’nin, soykırımcı İsrail’in, İran’ın, Almanya’nın, İngiltere’nin, Yunanistan’ın, Fransa’nın ve daha birkaç ülkenin hedefinde Türkiye var. Bunun en önemli sebebi, Türkiye’nin bölgede bir güç olmasının istenmemesidir. Enerji kaynaklarının tam ortasında bulunan stratejik konumuyla, potansiyel nüfusuyla Türkiye yakın geleceğin liderlerinden biri olma yolunda büyük avantajlara sahip. Buna ek olarak Türkiye’nin sahip olduğu tarihi perspektif, bölgede hesabı olan birçok ülkeyi rahatsız etmekte ve uzun yıllardır süren düşmanlığı körüklemektedir.

Bölgede Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde güçlü ve sorunsuz bir Türkiye fikri, birçok ülkenin ve özellikle de ABD ve Avrupa’nın ciddi anlamda uykularını kaçırıyor. Bu kaçınılmazın gerçekleşmemesi içinde ellerindeki en büyük kozu yani terör örgütünü her fırsatta değerlendiriyorlar. Örgütü her anlamda destekleyerek Türkiye’nin üzerine salıyorlar. Ülkemiz üzerinde hesabı olan kim varsa bu hesabı kapatmak için bebek katillerini kullanıyorlar.
Tarihin en önemi yararlarından birisi geleceğe ışık tutuyor olmasıdır. Yani tarihi olayları bilip iyi yorumlayabilirseniz, geleceğe dair en isabetli tahmini yaparsınız. Yani günümüz insanları biraz tarihi okuyup incelerse, bugün ki terör hareketlerinin nereye varacağını çok net şekilde görebilirler.

Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği Başkanı ve Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr.Savaş Eğilmez

Comment here